Son günlerde AKP içindeki Kürt işbirlikçilerinin durumu tartışılıyor. Şu açığa çıkmıştır ki, buradaki işbirlikçilerin beli kemiksizdir.
Son günlerde AKP içindeki Kürt işbirlikçilerinin durumu
tartışılıyor. Şu açığa çıkmıştır ki, buradaki işbirlikçilerin beli kemiksizdir.
Her şekilden şekle girebildikleri görülüyor. Tek yapamadıkları Kürt
yurtseverliğidir. AKP içindekilere ne kadar işbirlikçi denir o da ayrı bir
tartışma ve değerlendirme konusudur. Eğer bunları Kürt’ten sayacaksak bunlara
olsa olsa uşak Kürt demek daha doğru geliyor bana. Çünkü işbirlikçilikte yine
de işbirliği yapanın hakim efendisi yanında bir kullanım değeri vardır.
Kürt işbirlikçiliğinin tarihsel kökü vardır. “Med Konfederasyonunun
yıkılışından beri bu tabakanın oluşum tarzında bir çarpıklık söz konudur.
Heredot Tarihi’nde çöküşle ilgili şöyle bir öykü anlatılır: Medlerin son kralı
Astiyag kendisine ihanet eden Harpagos’a şöyle der: ‘Ey alçak, bana ihanet
ettin, krallığımın yıkılışını gerçekleştirdin. Bari kendin yerime geçseydin.
Madem bunu yapamadın, hiç olmazsa krallığı Medler’de bıraksaydın. Neden alçakça
götürüp Persli uşağımız Kyros’a teslim ettin?’ Öykünün gerçek olup olmadığını
bilmiyoruz, ama bu öykü Kürt işbirlikçi üst tabakasının oluşumunu gayet iyi
dile getirmektedir. Üst tabaka unsurları daima basit şahsi veya ailevi
çıkarları uğruna iktidar erkini kendi halkları üzerinde egemenlik kuranlara
peşkeş çekmişlerdir. İstisnaları olmakla birlikte, bu zihniyet ve tavır
günümüze kadar etkili olmuştur.” (A.Öcalan)
Bu işbirlikçilik daha sonra güçsüzleşen Kürt aşiret reisi ve
beylerinin işbirlikçiliği bir gelenek haline getirilmesiyle sürer. Bu
işbirlikçilik Arap istilalarından sonra kendi kimliğini reddedip egemen ulus
kimliği ve kültürüyle yaşayıp ailesel ve aşiretsel çıkar elde etme derekesine
düşürülür. Bir yönüyle de güçsüzlük Kürt egemenlerini egemen güçlerle
işbirlikçilik içinde yaşama geleneği haline getir. Kendi aralarında birlik
olamamaları da bu güçsüzlüklerini, dolayısıyla işbirlikçilik biçiminde bir
tercih yapmalarını sağlar. Bu nedenle özgürlüğünü esas alan Kürtler daha çok
dağlık alanlarda varlığını sürdürür.
Osmanlı döneminde işbirlikçilik yine de Kürt egemenlerinin belli
düzeyde kendi güçlerini korumasını sağlar. Osmanlılar Kürt aşiret bey ve
reislerinin kendi alanlarında otorite olmalarını kabul eder. Ancak 19.Yüzyılda
Kürt egemenlerinin bu otorite alanlarına yönelindi. Bunun sonucunda 19.
Yüzyılda birçok Kürt isyanı gelişir. Tüm bu isyanlar bastırılır. Bunun
sonucunda Kürt egemenleri de, Kürt toplumu da güçsüz düşer.
İnsanlık için utanç belgesi: Şark Islahat Planı
Osmanlı sonrası “Yeni Türkiye” Kürtlerle birlikte kurulur. Ancak
cumhuriyetle birlikte Kürtlere yönelik politikalar değişir. Buna karşı
Kürtlerin hoşnutsuzluğu doğar. Bu hoşnutsuzluğun kendilerini rahatsız etmesinin
önüne geçmek için Türk devleti bir provokasyonla Şeyh Sait önderliğindeki Kürt
direnişini erken doğuma zorlar. Zaten Lozan’la birlikte Musul-Kerkük
karşılığında Türk devletinin diğer etnik unsurları ortadan kaldırarak
ulus-devlet kurmasına onay verilir. Musul-Kerkük karşılığında Türkiye
Cumhuriyeti kurulur. Çünkü İngiltere “ya cumhuriyetten vazgeçeceksin ya da
Musul-Kerkük’ten” der. Türk elidi Kürtlerin yok edilip ulus-devletin inşa
edilmesi karşılığında Musul-Kerkük’ten vazgeçerler. Kürtler üzerinde
20.Yüzyıldaki kültürel soykırım bu anlaşmanın sonucu gelişir. İnsanlık için
utanç belgesi olan; şimdi başlı başına uluslararası ceza mahkemesinin yargılama
konusu olacak Şark Islahat Planı Batı güçlerinin onayı ve gözleri önünde
pratikleştirilir.
Bugün de hala Şark Islahat Planı zihniyeti sürmektedir. Kesinlikle
bu zihniyet değişmemiştir. Çünkü tüm uygulamalar bu plandaki amacı
gerçekleştirmeye yöneliktir.
Türkiye Cumhuriyeti Kürt aşiret reislerine, beylerine, ağalarına,
hatta bir bütün olarak Kürtlere Türkleşirseniz, kendinizi Türkleşmeye
yatırırsanız ancak yaşayabilirsiniz dayatmasında bulunmuştur. Özellikle
direnişlerin de kırılmasından sonra Kürt egemen sınıflarında devletle
bütünleşme, Kürtlüğünden kaçma ve giderek devletin sunacağı imkanlardan
yararlanmak için Türklüğe meyletme gelişmiştir. Zaten devlet bu tür
işbirlikçilerin eliyle Kürdistan ve Kürt toplumunu kontrol altında tutmayı
kültürel soykırımcı sömürgeci politikalarının önemli bir ayağı yapmıştır.
Kürt ağaları, beyleri devletle ilişkilerini iyi sürdürerek,
devletin akıllı-uslu işbirlikçileri olarak ekonomik ve sosyal alanda
kendilerine kimi imkanlar sağlamışlardır. İlkokul diploması olmayanın hademe
bile olamadığı Türkiye’de işyeri sahibi olmak, belli düzeyde zenginlikler elde
etmek sadece ve sadece devlet işbirlikçiliğiyle olabilirdi. Devlet işbirlikçisi
olmadan önemli zenginlikler elde etmek mümkün değildi. PKK’nin 1970’li yıllarda
feodal komprador olarak tanımladığı bu kesimler, devletle iyi ilişkileri
nedeniyle bu tür bir palazlanma imkanı buluyorlardı.
Uşak işbirlikçilik karakteri doğmuştur
Yakın zamana kadar Kürdistan’da zengin olmanın iki yolu vardı:
birincisi, devlete işbirlikçilikti. İkincisi, devletin yasakladığı alanlarda
yapılan ticaretle elde edilen zenginlikti. Sömürgeci politika nedeniyle devlet
Kürtlere zengin olma imkanı bırakmadığından, sınır üzerinde yapılan çeşitli
kaçıkçılıkla belirli zenginlik elde ediyorlardı. Yakın zamana kadar zengin
olanların geçmişine bakılırsa ellerindeki zenginliklerin bu iki yoldan biriyle
elde edildiği görülür. Zaten 1990’lı yıllardan sonra kaçakçılık yoluyla zengin
olmak da Kürtlere kapatılmıştır. 1990’lı yıllarda devletle işbirliği yapmayan
Kürt işadamlarının ve belli zenginliği olanların da hedeflendiği bilinmektedir.
Tansu Çiller’in “elimde Kürt işadamlarının listesi var” sözü bilinmektedir. Bu,
açıkça Kürt işadamlarına “ya bizim işbirlikçimiz olursunuz ya da ölürsünüz”
mesajıdır. Bu mesajdan sonra bir kısım Kürt işadamının devletin kirli işlerini
yapanlara haraç verdikleri de söylenmektedir.
Kürdistan’a da kapitalizmin girmesiyle ve kapitalizmin esas sömürü
biçimi haline gelmesiyle birlikte işbirlikçilik eskiye göre karakter
değiştirmiştir. Hiçbir dönemin işbirlikçiliği son on yılların işbirlikçiliği
kadar kişiliksiz olmamıştır. Tam uşak diyebileceğimiz bir işbirlikçilik
karakteri doğmuştur.Kapitalizm öyle bir işbirlikçilik yaratmıştır ki, devletle
en ufak bir ayrıksılık yaşamak bitmekle eş anlamlıdır. Finans kapitalin
ağırlığını hissettirdiği dönemde devletle uyumsuz olan her iş sahibi kısa
sürede ya batırılır ya da teslim alınır. Günümüzün akçeli işlerinin kanunu
budur. Bunun en somut örneği Aydın Doğan grubudur. Ekonomik kaynakları elinde
bulunduran devlet-hükümet bir işadamını isterse rahatlıkla batırır. Kredi
vermez batırır, vergi borcuyla batırır, iş yaptığı sahaları sıkboğaz ederek
batırır; hatta rakiplerini güçlendirerek batırır. Günümüzde hiçbir işadamının
hükümet karşısında iradeli bir duruş gösterme gücü yoktur.
Dünün Kürt işbirlikçileri bu düzeyde devletle göbek bağı içinde
değildi. Örneğin feodal-komprador denen kesimler de gerektiğinde kıra dayalı
ilişkilerini, oradaki imkanlarını kullanarak göreceli bir duruş gösterebilirdi.
O zamanın ilişkileri buna belirli düzeyde imkan verirdi. Aşiret reisleri
devlete bağlı olsalar da, devletle karşı karşıya gelmek istemeseler de devlete
bugünkü gibi bağlanmadan ve tam uşaklık yapmadan da varlıklarını
sürdürebilirlerdi. Ancak bugünkü işbirlikçiler göreceli de olsa biraz farkı
davranma imkanına sahip değildir. Kapitalizm ve tüketim toplumu, yeni Kürt
işbirlikçiliğini çok kötü biçimde devletle işbirlikçilik yapma konumuna
getirmiştir. Buna tam uşaklık da diyebiliriz. Hatta devlet ve hükümet
politikalarına tam uyum sağlamaları istendiğinden ve buna mecbur olduklarından
konumları ihanetle açıklanabilir. Bu işbirlikçilik biçimi tamamıyla ihanet
içinde olmayı ifade ediyor. Yeminli PKK ve Apo düşmanı müflis siyasetçilerin
işbirlikçiliğini farklı bir kategoride değerlendirmek gerekir.
Hangi parti iktidarda ise Kürt işbirlikçi oradadır
Bugün zengin olan Kürtlerin büyük çoğunluğu devletle ilişki içinde
ve devlete uşaklık yaparak mevcut zenginlikleri elde etmişlerdir. Bu
zenginliklerin arkasında devletle kirli ilişki tarihi vardır. Çok azı dışında
kapitalizm koşullarında zengin olanların durumu böyledir. Bu nedenle bunlardan
yurtsever tutum beklenemez. Kürtlüklerini de sadece Kürtleri kandırmak için
kullanırlar. Kürtleri kandırma kapasitesini pazarlamak için Kürtlükten söz
ederler. Yoksa esas karakterleri Türk devletinin Kürtleri eritip Türkleştirme
politikalarına uyum sağlama yönündedir.
Kapitalizm ilişkilerinin nasıl bir karakter yarattığını herkes
görmelidir. Bir küçük memur ve esnafın bile bu tüketim toplumunda yaşamak için
nasıl didindiğini biliriz. Tüketim toplumunun yarattığı kişiliği iyi irdelemek
gerekir. Kapitalizmi ayakta tutan tüketim toplumunun yarattığı ilişki ve
kişilikleri analiz etmeden birey ve çevrelerin tutumları izah edilemez. Sıradan
bir birey bile bu tüketim malzemelerine ulaşmak için kırk takla atmaktadır.
Öyle ki insanlar tüketim malzemelerine ulaşmak için her türlü ahlaki toplumsal
değerleri bir tarafa bırakmaktadırlar. Bunları izah etmenin yeri burası değil.
Zaten insanlar yaşayarak kapitalizm ve tüketim toplum gerçeğini öğreniyorlar.
Bu toplumun bunalım toplumu haline geldiğini görüyorlar.
AKP içindeki Kürt işbirlikçilerinden ne beklenir? Zaten çoğunluğu
hükümet nimetlerinden yararlanmak için AKP içindedirler. Yarın başka bir parti
hükümet olsa bunların çoğunluğu o partinin yanında yer alır. 1990’lı yıllarda
hangi hükümet iktidardaysa Kürt işbirlikçileri de o partiden yana olmuştur.
Bugün AKP’ye en iyi uşaklığı yapmak için çırpınan Ensarioğlu o zaman Çiller’in
partisindeydi.
Ters düşene uyarı ve ayar veriliyor
AKP’li Ensarioğlu AKP’yi karşısına alamaz. AKP’yi bıraktığı gün tüm
işleri büyük bir sıkıntıya girer. Devlet ve hükümetle uyumsuz olursa başına ne
geleceğini bilir. Bugün devlet her türlü ekonomik imkanı tekeline almıştır.
Özel teşebbüs denilenler de bu devlete muhtaçtır. Hele hele Kürdistan’dakiler
tam muhtaçtır. Öyle eskisi gibi kıra dayanacak ve kendini ayakta tutacak
konumları da kalmamıştır.
Ensarioğlu’nun zaman zaman Kürt sorunundan söz etmesi de devlet ve
hükümetin verdiği izin doğrultusundadır. Kürtlerin bir kısmını kandırmak için
bazı Kürtlerin böyle konuşması hükümet politikalarının gereğiydi. Ama hükümetin
politikalarına ters düşüldüğünde bugün olduğu gibi uyarılır ve ayar verilir.
Nitekim şimdi farklı görüşleri olabilir, ama sonuçta hükümet politikaları esas
alınır diyerek hizaya geçmişlerdir. Ne Ensarioğlu ne de başkası devletin
tanıdığı imkanlardan vazgeçmeden AKP’nin politikalarına tavır alabilirler.
Herkesin bu gerçeği bilmesi iyi görmesi gerekir.
AKP’ye oy veren Kürtler AKP’ye tavır alırlar. Zaten almaktadırlar.
Tabandan BDP’ye yönelik önemli bir kayma vardır. Yine bazı Kürt partilerinin
kurulması da AKP tabanındaki bu kaymayla açıklanabilir. Ancak AKP
işbirlikçiliğinden nemalananların bu tavrı almaları zordur. Kuşkusuz tavır
almaları istenir. KCK bu konuda çağrı da yapmıştır. Çünkü yaşam sadece maddi
değerler değildir. Maneviyatsız yaşam en kötü yaşamdır, ölü yaşamdır. Bu
nedenle yurtseverlik, halkı ve yurdu için tavır almak her şeye değer. Eğer
içlerinde biraz Kürtlük, yurt sevgisi, halk sevgisi kalmışsa AKP’ye tutum da
alırlar. Ancak bunun daha çok tabanda ve yereldeki yöneticilerde olacağını
beklemek daha gerçekçidir.
MUSTAFA KARASU
YENİ ÖZGÜR POLİTİKA